İstanbul'da bir pazar tam da tatile girmiş olmanın rehavetiyle öğlene kadar uyumuşum. Bir saatlik yatak keyfinden sonra kahvaltı, ev işleri vs. derken akşam olmuş.
Bi ara dışarı çıkmam ve bir banka işini halletmem gerekiyordu. Mis gibi havayı içime çeke çeke ağaçlı yolda ağır adımlarla salına salına yürüdüm. Caddeye çıkmadan yağmur çiselemeye başladı. Köyde yağmur yağdığında pıt pıt düşen damlalar taprakla buluştuğu an minnacık bir toz bulutu çıkartır, toz bulutunun ortasında kuru toprak damlacığının çukuru gerisinde bırakırdı. Her damlacık çukurundan buram buram, saç üzerinde pişen köy ekmeği kokusu yoğunluğunda toprak kokardı. İçime doldururdum o kokuları.
İstanbul'un sokağında da havayı ciğerime çektim lakin ... Ama ağaçların yapraklarında ıslanan tozun hafif bir kokusu burnıuma çarptı.
Eve dönüp şemsiye alıp almama konusunda kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra boşver nolacak ki, kaç damla yağacak sani, dedim kendi kendime. Oysa meteoroloji dünden yoğun yağmurları haber vermişti.
Yürüdüm. Bankamatiklerde gerekenleri yaptım derken şakır şakır yağmur sesi. Bir an "eyvah!" paniği. Ardından nolacak ki Nurhan, kaç adımlık ki evin. Birazcık ıslanırsın dedim.Yağmurun sesini dinleyerek işlerimi tamamalayıp bankanın önünde yağmurun biraz dinmesini bekledim.
İşte o an yağmurun güzelliği beni sarmaya başladı. Büyük bir kalabalıkta birbirinin üzerine doğru kontrolsüzce yürüyen insanlar gibi yağmur damlaları birbirine çarpıyordu.Islamamanın rahatlığıyla hayran hayran izledim. Tekerin dönüşüyle su sesleri etrafa yayılıyor, arabaların ışıklarının önündeki damlalar aniden sonsuz sayıda ve telaşlı telaşlı düşüyor yere. Arabanın gerisinde kalan loşlukta çok az yağıyor sanıyorsunuz. Dakika başı yağmurun temposu değişiyor. An geliyor şakır şakır seslerini dinliyorum, an geliyor vızır vızır geçen arabaların önünde koşan damlarlın peşine takılıyorum. Ey tabiat, ey doğa.Ne kadar da mükemmel ve güçlüsün.Bir anda sokakları müthiş bir ses ve renk ahengiyle cümbüş alanına çevirdin.
Neden saklanıyordum ki yağmurdan. O damlacıklar şıpır şıpır alnıma, saçlarıma , omuzlarıma çarpabilir.Neden bu histen kendimi mahrum ediyorum ki…
Taytımın paçalarını dizlerime doğru sıvayarak yola fırladım.Yağmuru tüm bedenimde hissetmek istiyordum. Denizde ıslanmışım gibi, ıslatsın beni
Hissettiğim huzuru, zevki, coşkuyu bedenimde de yaşayayım.saçlarıma, omuzlarıma dökülmeye başladı damlalar. Çıplak omzundan , yüzümden yavaş yavaş aşağıya inişini yaşamak istiyordum.İnce ince tenimde inen birkaç su damlası .Hayır, hayal ettiğim gibi değil. Hızlı hızlı yuvarlanan, dökülen damlalar damla olmaktan çıkıp daracık su yolu oluşturdular bedenimde.
Adımlarımı hızlandıracaktım derken b,ir an yerimde durakladım. Şekspir geldi aklıma.8B sınıf. Şiir ezberleme etkinliğinde sınıfın yüzde ellisine yakınının kısa ve hoş diye tercih ettiği şiir.Yağmuru seviyorum diyorsun/…..
…..Beni de sevdiğini söylüyorsun, işte ben de …..
Sıralı sırasız ortaya çıkan dizeler bana ne yapmam gerektiğini çok net bir şekilde söylediler. Adımlarım küçüldü, şekspir , 8B , yüreğim, coşkum, sevincim büyüdükçe büyüdü.
Yağmuru seviyorum, diyorsun;
Şemsiyeni açıyorsun.
Güneşi seviyorum diyorsun…
Ben yağmuru seviyordum.sevgimi yaşamak için bu anlar bana sunulmuş bir hazineydi. İstediğim kadar ıslanabilirim. Yağmurda çimebilirim.İçimdeki şarkıları söyleyebilirim.O kısacık yolu upuzun bir orman yoluna çevirebilirim. Ayaklarım sabitleştikçe yağmura iyice gülümsemeye başladım. Ağaçların yapraklarına dökülen yağmurları izleyerek yürüdüm. Bu arada başımı kaldırmadan geçtiğim sokağımda , üzerinde hayli küçük küçük meyveleri bulunan armut ağacı olduğunu fark ettim. Lambanın ışığıyla sarımsı görünen armutlar ışıldıyordu.
Ne güzel Sokakta tek başınayım .. Sessizliğin hakimiyetini yağmur parçalıyor.Ayak seslerimi dahi duymadığımı fark ediyorum. . Allahım, cennette miyim? Bu ne güzel bir saadet. Ne müthiş bir huzur.
Kapıdaki bankta oturmak istediysem de cesaret edemedim yağan yağmurun altında bankta oturmamım sağlıklı değerlendirilmeyeceğini düşündüm. ( !)
Camdam serüvenime devam ettim.
Balkona geçtim.radyomu yanıma alıp müzik eşliğinde yağmurun bahçedeki oyununu izlemeye devam ettim.
Kendimi her şeyden o kadar başarılı bir şekilde soyutladım ki, ne gam ne kasavet…Mutluluk ,mutluluk, mutluluk…
Hayatta mutluluktan daha büyük bir zenginlik var mı? Doğa içinde buna gayet emin yanıt veriyorum:Hayır. Hissettiğim bu mutluluğu bana hangi para veya kişi veya mekan sağlayabilir ki! Günde en az iki kez altından geçtiğim armut ağacını görmemişim. Benim görmemem ağacın varlığını yok etmiyor .
Ben ağacı bu akşam gördüm. O hep ordaydı. Mutluluk her zaman her yerde.
İşin kolayına kaçsam da sevgili Nazım, mutluluk benim hislerimde, gördüklerimde; onu ruhumla özdeş kılmayı isteyip istemememde. Ve ben mutluluğu iliklerimde dolaştırıyorum.
Çünkü
Mutluluk aldığın nefeste
Muhtaç eli tutabilmekte
Bir çocuğun ürkek bakışlarını yüreklendirmekte
Yağmurda ıslanmakta
Sırılsıklam olmuş saçlarını yıkayıp kurutmakta mutluluk
Başında dönen sivrisineği kovalamakta
İşin kolayına kaçarak da olsa mutluluğa gözlerini açanlara selam olsun.
30 Haziran 2013
Korkuyorum
Yağmuru seviyorum diyorsun, Yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun... Güneşi seviyorum diyorsun, Güneş açınca gölgeye kaçıyorsun... Rüzgarı seviyorum diyorsun, Rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun... İşte,bunun için korkuyorum; Beni de sevdiğini söylüyorsun...
William Shakespeare
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder