Gölgeden çıkmaya çalışan bir kalp atıyor avuçlarımda. Avuçlarımdaki , avuçlarımda değil de kaf dağında sanki.
Kurulu bir saat; tik tak, tik tak...
Kim ayarladı bu saati, bu dezeneği kim kurdu? Bu zemberek ne zaman boşalacak? Kendi tik takını, ne zaman kuracak? Neyi bekler?
Ah, yüreğim! Isssız sokaklarında yalın ayak dolaşabilsem. İçindeki cam kırıklarını ; seni avuçlarımda eze eze dökebilsem..
Herbir fışkırış sevgiye kapı aralasa. Korku duvarlarımı boydan boya yıksa. Benden yeni bir ben yaratsa.
Avuçlarımdaki , kaf dağından avuçlarıma konsa, zümrüdü ankamla......
::İğde Ağacı ::
5 Temmuz 2013 Cuma
HAYATIMIN BAHARLATINA
HAYATIMIN BAHARLARINA
Sevgili Papatyalarım, Menekşelerim, Sümbüllerim, Nergislerim, Kardelenlerim, Camgüzellerim, Küpelilerim, Orkidelerim, Aşk merdivenlerim, Açelyalarım…
Yazacağım alan sınırlı olmasaydı ve yazacağım isimleri okumanın sizleri yormayacağını düşünseydim Ceyhun Atuf Kansu’nun “ Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirindeki gibi dünyadaki bütün çiçeklerin adlarını tek tek yazmak isterdim sizlerdeki renk , koku, bedensel ve ruhsal farklılık ve güzelliklerinizin sizlere özgü oluşunu kendimce anlatabilmek için.
Gerçekten her biriniz ayrı bir dünya ve ayrı bir güzelliksiniz.Ve ben üç yıl boyunca sizleri gözlerimle, sözlerimle, ellerimle, okşadım, kokladım. Işıltılarınızı hayranlıkla izledim. Geldiğinizde topraktan başını çıkaran bir kardelenken şimdi tüm çiçeklerin şarkısını bazen koro, bezen solo, bazen de çok sesli söyleyen hayatımın mucizeleri kocaman çiçekler oldunuz.
Üç yıl boyunca sizlerle öyle güzellikler yaşadık, o kadar güzel çalışmalara imzalar attık ki sizlerden ayrılacak olmam beni çok ama çok hüzünlendiriyor. Bana yaşattığınız güzellikler, sevgiler, başarılar, mutluluklar için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Arkanızdan gülümseyerek bakarken sizleri gururla anacağım. Çünkü Türkçe adına konuşursak şiir saatlerimizle, antolojilerinizle(şiir defterleriniz Türk ve dünya şairleri antolojisi oldu aslında), ezberlerinizle ; kitap sınavlarınızla , kitapları en az yirmi cümleyle değerlendirmelerinizle ( O sınavlarda bana çok dua edip sevgilerinizi sunmuş olabilirsiniz L ); sizlerin bireysel olarak okuduğunuz kitaplarla ; yazar söyleşilerimizle; en az altı sözcükle kurduğunuz cümlelerle; yazdığınız kompozisyonlarınız, öykülerinizle; çıkarttığınız kitaplarla; bayram konuşmaları; şiir yorumlama yarışmalarıyla; (arkadaşlarımızın başarılarından duyduğunuz heyecan ve mutluluklarla ); hazırlıklı ve hazırlıksız konuşmalarınızla ; sunduğunuz haberler, kendi gazetelerinizdeki köşe yazılarınızla çözdüğünüz koli koli testlerl ve daha sayamadığım alt yapınızı güçlendiren, içinizdeki cevherleri ortaya çıkaran çalışmalarınızla sizleri içim çok ama çok rahat olarak gönderiyorum .
Hayatınızın yeni döneminde sizden başlangıçta daima hatırınızda tutmanızı , ilerleyen zamanlarda bunu yaşam felsefesi haline getirmenizi istediğim birkaç nokta var. Bir gün gücünüz olmadığını düşündüğünüzde veya kaybettiğinizi sandığınızda ; kendinizi sınırlanmış ve sınırlamış olarak gördüğünüzde lütfen kendinizi yanınıza alarak sakin bir mekana çekilin. İçinizdeki gücü, cevheri görmek , hissedebilmek için; içinizdeki devi harekete geçirebilmek için kendinize derin bir yolculuk yapın. Bu güç ben de yok diyeceğiniz zamanlar olacaktır. O zaman hayatınız boyunca başardığınız en küçük adımları izleyin.Çünkü büyük adımlarımız o küçücük adımlarımızın bileşkesidir. O küçücük sandığınız adımlar; yürümeyenler için dev adımlardır. Siz, o adımları başardıysanız diğer adımları neden başaramayasınız? İstediğimiz noktaya gelmek, bizi mutlu edecek hayatı yakalamak için yapamadıklarımıza değil yaptıklarımıza baktığımızda yol alabiliyoruz.
Canlarım, lütfen her engelin de her adımın da biz olduğunu daima hatırlayalım. Sizleri çok ama çok seviyor ve hayattan zevk alarak yaşamanızı yürekten diliyorum.
2012- 2013 Mezunlarıma
Sevgili Papatyalarım, Menekşelerim, Sümbüllerim, Nergislerim, Kardelenlerim, Camgüzellerim, Küpelilerim, Orkidelerim, Aşk merdivenlerim, Açelyalarım…
Yazacağım alan sınırlı olmasaydı ve yazacağım isimleri okumanın sizleri yormayacağını düşünseydim Ceyhun Atuf Kansu’nun “ Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirindeki gibi dünyadaki bütün çiçeklerin adlarını tek tek yazmak isterdim sizlerdeki renk , koku, bedensel ve ruhsal farklılık ve güzelliklerinizin sizlere özgü oluşunu kendimce anlatabilmek için.
Gerçekten her biriniz ayrı bir dünya ve ayrı bir güzelliksiniz.Ve ben üç yıl boyunca sizleri gözlerimle, sözlerimle, ellerimle, okşadım, kokladım. Işıltılarınızı hayranlıkla izledim. Geldiğinizde topraktan başını çıkaran bir kardelenken şimdi tüm çiçeklerin şarkısını bazen koro, bezen solo, bazen de çok sesli söyleyen hayatımın mucizeleri kocaman çiçekler oldunuz.
Üç yıl boyunca sizlerle öyle güzellikler yaşadık, o kadar güzel çalışmalara imzalar attık ki sizlerden ayrılacak olmam beni çok ama çok hüzünlendiriyor. Bana yaşattığınız güzellikler, sevgiler, başarılar, mutluluklar için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Arkanızdan gülümseyerek bakarken sizleri gururla anacağım. Çünkü Türkçe adına konuşursak şiir saatlerimizle, antolojilerinizle(şiir defterleriniz Türk ve dünya şairleri antolojisi oldu aslında), ezberlerinizle ; kitap sınavlarınızla , kitapları en az yirmi cümleyle değerlendirmelerinizle ( O sınavlarda bana çok dua edip sevgilerinizi sunmuş olabilirsiniz L ); sizlerin bireysel olarak okuduğunuz kitaplarla ; yazar söyleşilerimizle; en az altı sözcükle kurduğunuz cümlelerle; yazdığınız kompozisyonlarınız, öykülerinizle; çıkarttığınız kitaplarla; bayram konuşmaları; şiir yorumlama yarışmalarıyla; (arkadaşlarımızın başarılarından duyduğunuz heyecan ve mutluluklarla ); hazırlıklı ve hazırlıksız konuşmalarınızla ; sunduğunuz haberler, kendi gazetelerinizdeki köşe yazılarınızla çözdüğünüz koli koli testlerl ve daha sayamadığım alt yapınızı güçlendiren, içinizdeki cevherleri ortaya çıkaran çalışmalarınızla sizleri içim çok ama çok rahat olarak gönderiyorum .
Hayatınızın yeni döneminde sizden başlangıçta daima hatırınızda tutmanızı , ilerleyen zamanlarda bunu yaşam felsefesi haline getirmenizi istediğim birkaç nokta var. Bir gün gücünüz olmadığını düşündüğünüzde veya kaybettiğinizi sandığınızda ; kendinizi sınırlanmış ve sınırlamış olarak gördüğünüzde lütfen kendinizi yanınıza alarak sakin bir mekana çekilin. İçinizdeki gücü, cevheri görmek , hissedebilmek için; içinizdeki devi harekete geçirebilmek için kendinize derin bir yolculuk yapın. Bu güç ben de yok diyeceğiniz zamanlar olacaktır. O zaman hayatınız boyunca başardığınız en küçük adımları izleyin.Çünkü büyük adımlarımız o küçücük adımlarımızın bileşkesidir. O küçücük sandığınız adımlar; yürümeyenler için dev adımlardır. Siz, o adımları başardıysanız diğer adımları neden başaramayasınız? İstediğimiz noktaya gelmek, bizi mutlu edecek hayatı yakalamak için yapamadıklarımıza değil yaptıklarımıza baktığımızda yol alabiliyoruz.
Canlarım, lütfen her engelin de her adımın da biz olduğunu daima hatırlayalım. Sizleri çok ama çok seviyor ve hayattan zevk alarak yaşamanızı yürekten diliyorum.
2012- 2013 Mezunlarıma
mutluluk
MUTLULUĞUN RESMİNİ YAPABİLİR MİSİN , ABİDİN?
Mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin? Nazım'ın ressam arkadaşı Abidin Dino'ya yönettiği şiir: Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? işin kolayına kaçmadan ama gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil ne de ak örtüde elmaların ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? 1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin? Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?
Nazım Hikmet
Nazım , Abidin Dino'dan işin kolayına kaçmadan bir resim istemiş arkadaşından. Öyle işin kolayına kaçmadan. Mutluluğun resminin arandığı günlerde ben de " işin kolayına kaçarak kendi mutluluğumun resmini yazmak istedim." İşin kolayı da olsa bu resmi ben yaşadım çünkü.
İstanbul'da bir pazar tam da tatile girmiş olmanın rehavetiyle öğlene kadar uyumuşum. Bir saatlik yatak keyfinden sonra kahvaltı, ev işleri vs. derken akşam olmuş.
Bi ara dışarı çıkmam ve bir banka işini halletmem gerekiyordu. Mis gibi havayı içime çeke çeke ağaçlı yolda ağır adımlarla salına salına yürüdüm. Caddeye çıkmadan yağmur çiselemeye başladı. Köyde yağmur yağdığında pıt pıt düşen damlalar taprakla buluştuğu an minnacık bir toz bulutu çıkartır, toz bulutunun ortasında kuru toprak damlacığının çukuru gerisinde bırakırdı. Her damlacık çukurundan buram buram, saç üzerinde pişen köy ekmeği kokusu yoğunluğunda toprak kokardı. İçime doldururdum o kokuları.
İstanbul'un sokağında da havayı ciğerime çektim lakin ... Ama ağaçların yapraklarında ıslanan tozun hafif bir kokusu burnıuma çarptı.
Eve dönüp şemsiye alıp almama konusunda kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra boşver nolacak ki, kaç damla yağacak sani, dedim kendi kendime. Oysa meteoroloji dünden yoğun yağmurları haber vermişti.
Yürüdüm. Bankamatiklerde gerekenleri yaptım derken şakır şakır yağmur sesi. Bir an "eyvah!" paniği. Ardından nolacak ki Nurhan, kaç adımlık ki evin. Birazcık ıslanırsın dedim.Yağmurun sesini dinleyerek işlerimi tamamalayıp bankanın önünde yağmurun biraz dinmesini bekledim.
İşte o an yağmurun güzelliği beni sarmaya başladı. Büyük bir kalabalıkta birbirinin üzerine doğru kontrolsüzce yürüyen insanlar gibi yağmur damlaları birbirine çarpıyordu.Islamamanın rahatlığıyla hayran hayran izledim. Tekerin dönüşüyle su sesleri etrafa yayılıyor, arabaların ışıklarının önündeki damlalar aniden sonsuz sayıda ve telaşlı telaşlı düşüyor yere. Arabanın gerisinde kalan loşlukta çok az yağıyor sanıyorsunuz. Dakika başı yağmurun temposu değişiyor. An geliyor şakır şakır seslerini dinliyorum, an geliyor vızır vızır geçen arabaların önünde koşan damlarlın peşine takılıyorum. Ey tabiat, ey doğa.Ne kadar da mükemmel ve güçlüsün.Bir anda sokakları müthiş bir ses ve renk ahengiyle cümbüş alanına çevirdin.
Neden saklanıyordum ki yağmurdan. O damlacıklar şıpır şıpır alnıma, saçlarıma , omuzlarıma çarpabilir.Neden bu histen kendimi mahrum ediyorum ki…
Taytımın paçalarını dizlerime doğru sıvayarak yola fırladım.Yağmuru tüm bedenimde hissetmek istiyordum. Denizde ıslanmışım gibi, ıslatsın beni
Hissettiğim huzuru, zevki, coşkuyu bedenimde de yaşayayım.saçlarıma, omuzlarıma dökülmeye başladı damlalar. Çıplak omzundan , yüzümden yavaş yavaş aşağıya inişini yaşamak istiyordum.İnce ince tenimde inen birkaç su damlası .Hayır, hayal ettiğim gibi değil. Hızlı hızlı yuvarlanan, dökülen damlalar damla olmaktan çıkıp daracık su yolu oluşturdular bedenimde.
Adımlarımı hızlandıracaktım derken b,ir an yerimde durakladım. Şekspir geldi aklıma.8B sınıf. Şiir ezberleme etkinliğinde sınıfın yüzde ellisine yakınının kısa ve hoş diye tercih ettiği şiir.Yağmuru seviyorum diyorsun/…..
…..Beni de sevdiğini söylüyorsun, işte ben de …..
Sıralı sırasız ortaya çıkan dizeler bana ne yapmam gerektiğini çok net bir şekilde söylediler. Adımlarım küçüldü, şekspir , 8B , yüreğim, coşkum, sevincim büyüdükçe büyüdü.
Yağmuru seviyorum, diyorsun;
Şemsiyeni açıyorsun.
Güneşi seviyorum diyorsun…
Ben yağmuru seviyordum.sevgimi yaşamak için bu anlar bana sunulmuş bir hazineydi. İstediğim kadar ıslanabilirim. Yağmurda çimebilirim.İçimdeki şarkıları söyleyebilirim.O kısacık yolu upuzun bir orman yoluna çevirebilirim. Ayaklarım sabitleştikçe yağmura iyice gülümsemeye başladım. Ağaçların yapraklarına dökülen yağmurları izleyerek yürüdüm. Bu arada başımı kaldırmadan geçtiğim sokağımda , üzerinde hayli küçük küçük meyveleri bulunan armut ağacı olduğunu fark ettim. Lambanın ışığıyla sarımsı görünen armutlar ışıldıyordu.
Ne güzel Sokakta tek başınayım .. Sessizliğin hakimiyetini yağmur parçalıyor.Ayak seslerimi dahi duymadığımı fark ediyorum. . Allahım, cennette miyim? Bu ne güzel bir saadet. Ne müthiş bir huzur.
Kapıdaki bankta oturmak istediysem de cesaret edemedim yağan yağmurun altında bankta oturmamım sağlıklı değerlendirilmeyeceğini düşündüm. ( !)
Camdam serüvenime devam ettim.
Balkona geçtim.radyomu yanıma alıp müzik eşliğinde yağmurun bahçedeki oyununu izlemeye devam ettim.
Kendimi her şeyden o kadar başarılı bir şekilde soyutladım ki, ne gam ne kasavet…Mutluluk ,mutluluk, mutluluk…
Hayatta mutluluktan daha büyük bir zenginlik var mı? Doğa içinde buna gayet emin yanıt veriyorum:Hayır. Hissettiğim bu mutluluğu bana hangi para veya kişi veya mekan sağlayabilir ki! Günde en az iki kez altından geçtiğim armut ağacını görmemişim. Benim görmemem ağacın varlığını yok etmiyor .
Ben ağacı bu akşam gördüm. O hep ordaydı. Mutluluk her zaman her yerde.
İşin kolayına kaçsam da sevgili Nazım, mutluluk benim hislerimde, gördüklerimde; onu ruhumla özdeş kılmayı isteyip istemememde. Ve ben mutluluğu iliklerimde dolaştırıyorum.
Çünkü
Mutluluk aldığın nefeste
Parmağını kımıldatabilmekte Kendine yetebilmekte
Muhtaç eli tutabilmekte
Bir çocuğun ürkek bakışlarını yüreklendirmekte
Yağmurda ıslanmakta
Sırılsıklam olmuş saçlarını yıkayıp kurutmakta mutluluk
Başında dönen sivrisineği kovalamakta
Gecedeki ışığı görebilmekte Mutluluk başını kaldırdığında tependeki salkım saçak armutları görebilmekte.
İşin kolayına kaçarak da olsa mutluluğa gözlerini açanlara selam olsun.
30 Haziran 2013
Korkuyorum
Yağmuru seviyorum diyorsun, Yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun... Güneşi seviyorum diyorsun, Güneş açınca gölgeye kaçıyorsun... Rüzgarı seviyorum diyorsun, Rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun... İşte,bunun için korkuyorum; Beni de sevdiğini söylüyorsun...
William Shakespeare
İstanbul'da bir pazar tam da tatile girmiş olmanın rehavetiyle öğlene kadar uyumuşum. Bir saatlik yatak keyfinden sonra kahvaltı, ev işleri vs. derken akşam olmuş.
Bi ara dışarı çıkmam ve bir banka işini halletmem gerekiyordu. Mis gibi havayı içime çeke çeke ağaçlı yolda ağır adımlarla salına salına yürüdüm. Caddeye çıkmadan yağmur çiselemeye başladı. Köyde yağmur yağdığında pıt pıt düşen damlalar taprakla buluştuğu an minnacık bir toz bulutu çıkartır, toz bulutunun ortasında kuru toprak damlacığının çukuru gerisinde bırakırdı. Her damlacık çukurundan buram buram, saç üzerinde pişen köy ekmeği kokusu yoğunluğunda toprak kokardı. İçime doldururdum o kokuları.
İstanbul'un sokağında da havayı ciğerime çektim lakin ... Ama ağaçların yapraklarında ıslanan tozun hafif bir kokusu burnıuma çarptı.
Eve dönüp şemsiye alıp almama konusunda kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra boşver nolacak ki, kaç damla yağacak sani, dedim kendi kendime. Oysa meteoroloji dünden yoğun yağmurları haber vermişti.
Yürüdüm. Bankamatiklerde gerekenleri yaptım derken şakır şakır yağmur sesi. Bir an "eyvah!" paniği. Ardından nolacak ki Nurhan, kaç adımlık ki evin. Birazcık ıslanırsın dedim.Yağmurun sesini dinleyerek işlerimi tamamalayıp bankanın önünde yağmurun biraz dinmesini bekledim.
İşte o an yağmurun güzelliği beni sarmaya başladı. Büyük bir kalabalıkta birbirinin üzerine doğru kontrolsüzce yürüyen insanlar gibi yağmur damlaları birbirine çarpıyordu.Islamamanın rahatlığıyla hayran hayran izledim. Tekerin dönüşüyle su sesleri etrafa yayılıyor, arabaların ışıklarının önündeki damlalar aniden sonsuz sayıda ve telaşlı telaşlı düşüyor yere. Arabanın gerisinde kalan loşlukta çok az yağıyor sanıyorsunuz. Dakika başı yağmurun temposu değişiyor. An geliyor şakır şakır seslerini dinliyorum, an geliyor vızır vızır geçen arabaların önünde koşan damlarlın peşine takılıyorum. Ey tabiat, ey doğa.Ne kadar da mükemmel ve güçlüsün.Bir anda sokakları müthiş bir ses ve renk ahengiyle cümbüş alanına çevirdin.
Neden saklanıyordum ki yağmurdan. O damlacıklar şıpır şıpır alnıma, saçlarıma , omuzlarıma çarpabilir.Neden bu histen kendimi mahrum ediyorum ki…
Taytımın paçalarını dizlerime doğru sıvayarak yola fırladım.Yağmuru tüm bedenimde hissetmek istiyordum. Denizde ıslanmışım gibi, ıslatsın beni
Hissettiğim huzuru, zevki, coşkuyu bedenimde de yaşayayım.saçlarıma, omuzlarıma dökülmeye başladı damlalar. Çıplak omzundan , yüzümden yavaş yavaş aşağıya inişini yaşamak istiyordum.İnce ince tenimde inen birkaç su damlası .Hayır, hayal ettiğim gibi değil. Hızlı hızlı yuvarlanan, dökülen damlalar damla olmaktan çıkıp daracık su yolu oluşturdular bedenimde.
Adımlarımı hızlandıracaktım derken b,ir an yerimde durakladım. Şekspir geldi aklıma.8B sınıf. Şiir ezberleme etkinliğinde sınıfın yüzde ellisine yakınının kısa ve hoş diye tercih ettiği şiir.Yağmuru seviyorum diyorsun/…..
…..Beni de sevdiğini söylüyorsun, işte ben de …..
Sıralı sırasız ortaya çıkan dizeler bana ne yapmam gerektiğini çok net bir şekilde söylediler. Adımlarım küçüldü, şekspir , 8B , yüreğim, coşkum, sevincim büyüdükçe büyüdü.
Yağmuru seviyorum, diyorsun;
Şemsiyeni açıyorsun.
Güneşi seviyorum diyorsun…
Ben yağmuru seviyordum.sevgimi yaşamak için bu anlar bana sunulmuş bir hazineydi. İstediğim kadar ıslanabilirim. Yağmurda çimebilirim.İçimdeki şarkıları söyleyebilirim.O kısacık yolu upuzun bir orman yoluna çevirebilirim. Ayaklarım sabitleştikçe yağmura iyice gülümsemeye başladım. Ağaçların yapraklarına dökülen yağmurları izleyerek yürüdüm. Bu arada başımı kaldırmadan geçtiğim sokağımda , üzerinde hayli küçük küçük meyveleri bulunan armut ağacı olduğunu fark ettim. Lambanın ışığıyla sarımsı görünen armutlar ışıldıyordu.
Ne güzel Sokakta tek başınayım .. Sessizliğin hakimiyetini yağmur parçalıyor.Ayak seslerimi dahi duymadığımı fark ediyorum. . Allahım, cennette miyim? Bu ne güzel bir saadet. Ne müthiş bir huzur.
Kapıdaki bankta oturmak istediysem de cesaret edemedim yağan yağmurun altında bankta oturmamım sağlıklı değerlendirilmeyeceğini düşündüm. ( !)
Camdam serüvenime devam ettim.
Balkona geçtim.radyomu yanıma alıp müzik eşliğinde yağmurun bahçedeki oyununu izlemeye devam ettim.
Kendimi her şeyden o kadar başarılı bir şekilde soyutladım ki, ne gam ne kasavet…Mutluluk ,mutluluk, mutluluk…
Hayatta mutluluktan daha büyük bir zenginlik var mı? Doğa içinde buna gayet emin yanıt veriyorum:Hayır. Hissettiğim bu mutluluğu bana hangi para veya kişi veya mekan sağlayabilir ki! Günde en az iki kez altından geçtiğim armut ağacını görmemişim. Benim görmemem ağacın varlığını yok etmiyor .
Ben ağacı bu akşam gördüm. O hep ordaydı. Mutluluk her zaman her yerde.
İşin kolayına kaçsam da sevgili Nazım, mutluluk benim hislerimde, gördüklerimde; onu ruhumla özdeş kılmayı isteyip istemememde. Ve ben mutluluğu iliklerimde dolaştırıyorum.
Çünkü
Mutluluk aldığın nefeste
Muhtaç eli tutabilmekte
Bir çocuğun ürkek bakışlarını yüreklendirmekte
Yağmurda ıslanmakta
Sırılsıklam olmuş saçlarını yıkayıp kurutmakta mutluluk
Başında dönen sivrisineği kovalamakta
İşin kolayına kaçarak da olsa mutluluğa gözlerini açanlara selam olsun.
30 Haziran 2013
Korkuyorum
Yağmuru seviyorum diyorsun, Yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun... Güneşi seviyorum diyorsun, Güneş açınca gölgeye kaçıyorsun... Rüzgarı seviyorum diyorsun, Rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun... İşte,bunun için korkuyorum; Beni de sevdiğini söylüyorsun...
William Shakespeare
28 Mayıs 2013 Salı
BİR ÜLKE DÜŞLÜYORUM
BİR ÜLKE DÜŞLÜYORUM
Düşüncelerim ne olursa olsun devletimin, yasaların onları
koruduğu
Bir ülke düşlüyorum:
Dinim, ırkım, dilim, düşüncem ne olursa olsun herkesle eşit
koşullarda yaşama hakkım olsun;
Bir ülke düşlüyorum ::
Girdiğim ortamda dinim, dilim , milletim sadece beni
ilgilendirsin.
Bir ülke düşlüyorum
Değerlerimin devletim tarafından korunsun; halkım bu
bilinçle donansın.
Bir ülke düşlüyorum :
Kadın kimliğim sadece özel hayatımda beni ilgilendirsin;
toplumumda kadınla erkeğin İNSAN
oldukları İNSAN HAKLARINA SAHİP olduğu BİLİNCİ
halkımın temel kültürü olsun.Bu kültür asırlık çınarlar gibi kök salsın
ülkemde..
Bir ülke düşlüyorum:
İstediğim anda istediğim HER ŞEYİ satın alabileyim.
İstediğimi özel yaşamım içinde istediğim anda içebileyim, yiyebileyim.
Bir ülke düşlüyorum:
İnsanlarım ve ben
ülkemde değerlerimizin, canımızın, malımızın :
devletimiz tarafından korunduğuna koşulsuz şartsız
güvenebileyim.
Bir ülke düşlüyorum :
Erkeklerimizin çok içtiklerinde kadınlarını , kızlarını ,
çocuklarını değil de KENDİLERİNİ
DÖVDÜKLERİNİ duyacağım.
Bir ülke düşünüyorum:
Toplumumda kadınların yasalarla eşine, sevgilisine, topluma
karşı gerektiği kadar korunduğu,
Bir ülke düşlüyorum :
Eşine içerek ya da içmeden el kaldırmanın, insan dövmenin
aklın köşesine dahi getirilmeye cesaret edilmediği
Bir ülke düşünüyorum:
İnsanın kendi değerinin farkında olduğu ; trafikte canavara
dönüşmediği
Bir ülke düşlüyorum :
Trafik cezalarının çok yüksek olduğu, kuralları ihlal etmeye
kimsenin cesaret edemeyeceği
Bir ülke düşlüyorum :
Liderlerimin karşı olduğu görüşleri anlatırken insanları
aşağılamadığı; hakaret etmediği
Bir ülke düşlüyorum :
Eleştirilerin kişiliklere değil eylemlere, politikalara yönelik olduğu
Bir ülke düşlüyorum :
Yetki sahibi kişilerin çocuklarımıza insan haklarının
korunması, uygulanması konusunda doğru
bir örnek olduğu
Bir ülke düşlüyorum :
İnançların sadece ve
sadece kul ile Allah arasında yaşandığı; inançların siyasetten uzak olduğu
Bir ülke düşlüyorum :
Bir ülke düşlüyorum liderlerimizin görüşlerini
benimsedikleri zatı muhteremleri
ziyaretlerini, kişisel ilişkilerini devlet işiymiş; haber programlarında değil
aile sohbetlerinde anlattığı
BİR ÜLKE DÜŞLÜYORUM:
İNSANIN İNSANA KULLUK ETMEYECEĞİ
İNSANIN İNSANCA YAŞADIĞI
BİR ÜLKE DÜŞLÜYORUM…..
27 Mayıs 2013 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)