31 Ağustos 2011 Çarşamba

Anna- Zeynep Alpaslan.- Altzine - Altokur Projesi

İnsan, yaşamının bir döneminde takılıp kalıverir bir noktaya... Büyür, diplomalar alır, yaşı ilerler, iş kurar, yuva kurar, meyve verir... Ama her şeye rağmen takılıp kaldığı noktadan çıkamaz. Oraya gömülmüştür...


Zamanın, yaşananların altında insanın kendisi kalmıştır ama o nokta başı dik şekilde ruhun gögüne yükselir... Hem de gögsünü gere gere. Göğsünü gererken konakladığı göğsü eze eze, onun yaşamını bitire bitire...


Anna, resim sergisine hazırlanıyor. Sıradışılığı çizdiği resimlerden başlayıp resimlerini yaptığı buruşuk paket kağıtlarına, oradan da sergi alanına uzanıyor. Serginin Roza Luxsembburg Platza'da hazırlanması öyküde bütünleyici bir yer.
Anna sergisini hazırlarken öte yanda bir adam da yaşamıyla hesaplaşıyor. Takıldığı noktayla... Sergiye gittiğinde kendisini orada bulacağını biliyor. Anna'nın kendisini tanıdığına inanıyor. Bir yanda da elinde lambayla resimlerden ziyade resimlerin asıldığı duvarları, ortamı inceleyip ortamla ilgili bir değerlendirmeyle çıkıp giden bir eleştirmenle karşılaşıyorsunuz. Bu üç kişinin hayatlarının, olaylarının nerede kesişeceğini merak ederek okumayı sürdürüyorsunuz.Anna'nın anlaşılamamış olmanın kaygısı ve üzüntüsü de sizi sarıyor... Diğer adam evde rüyalarıyla, yaşamıyla hesaplaşadursun ertesi gün, gazetelerde Anna'nın sergisiyle ilgili eleştirler... Peki eleştirmen işine hâkim miydi? Yazdıkları resimlerdeki mesajları doğru yorumluyor muydu? Öyle ya da değil ama Anna'nın sergisine dikkatleri çekmiş, insanların oraya akın akın gelmesini sağlamıştı. Bu tablo Anna'yı sevindirdi, tatmin etti mi?
Ya öteki adam... Serginin son gününde o da orda... Etrafı saran bir benzin kokusu... Yanan Anna'nın resimleri miydi, adamın, Anna'nın takıldığı hayat noktası mıydı?
Sanat eseri iki yabancıyı en derin acıları aracılığıyla buluştururken yaşamlarıyla hesaplaşmalarına vesile olup önlerine geçmişin izlerini yine de taşıyan yeni bir sayfa çevirmişti...
Eleştirmen mi, onu dostlar alışverişte görsün... İnsanın bilinçaltını irdeleyen, olayların derinliğini anlamak için görünenin altına da bakmak gerektiğini insanoğlunun acılarıyla yansıtan, popüler kültürün çoğunluk için sürükleyici, yapay rahatlatıcılığının da bir yandan ele alındığı; zevkle okunabilecek akıcı bir öykü... Ayrıca acılar sanatsal yaratıyı etkiler mi, sorusunun da cevabının arandığı öykü...
Elinize sağlık Zeynep Hanım....

Fantezi Yaşam Kursu- Aylin Sökmen


 
Merhaba Aylin Hanım...
Öykünüzü bir kez okuduktan sonra düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim. İkinci kez tekrar okumadan yazdım çünkü o zamana kadar yazma isteğim kayboluyor. Ayrıca ilk andaki düşüncelerimi, aldığım tadı önemsiyorum... İkinci okumaları profosyonel olanların dışında kaçımız yapıyoruz ki!
İlginç bir başlangıcı var öykünün. Öyküyü okumadan baştan sona şekilsel anlamda incelediğinizde öyküyle değil de günümüzün rutin seminer programlarından biriyle karşı karşıyaymışım gibi hissettim kendimi... Okuyunca da baştan sona keyif veren, gülümseten, dudak büktüren bir akış... Günümüz insanın yalnızlığını, yaşama ayak uyduramama , kendini çözümleyememe sorunlarını gidermek için düzenlenen kişisel gelişim programlarına ironik bir gönderme yapılmış...
Kendi söküğünü dikemeyen terziler gibi anlatıcılar da aynı sorunlar basamağında yürümüşler. Sorunlarını aşamayınca kendilerine yeni iş alanı yaratmış gibi görünüyorlar. Tam da çağımıza denk düşen modern, üretimden, gelişimden ziyade zaman tüketimine neden olan seminerler.. Yaşamınızı baştan sona değiştirebileceğiniz güç elinize verilecekmiş gibi reklamı yapılan ama yaşamınızın gerçekleriyle yüzleştiğinizde hayatınızda ufak tefek değişikliklere neden olan eğitimler... Ya da ucundan kıyısından kitaplarla size anlatılan bilgiler ama asıl bilgilerin güzel paralarla pazarlandığı; ulaşamadığınız seminerler...
Bunların tiye alındığı, en basit şeylerin sorun edilerek katılımcılarla genel çalışılıp bireysel yapılandırılmaya gidilmeyen eğitimler...
Seçilen konu, anlatılış üslubu, akıcı ve hoştu ve keyifle okudum.
Metin Açyürek açlığına doydu, başka diyarlarda yeni kurbanlar mı aramaya gitti- ki muhtemelen öyledir- Sev-in Solmaz ise sevgisizlikten soldu mu, diyorsunuz - o da muhtemelen öyledir- öykünün sonunda...
Kelin ilacı olsa başına sürer atasözüyle sayfayı kapatabiliyorsunuz...

Nevra İlhan - Yatak Odası -Altokur Projesi

                                    
Sevdiğimiz karşımızdaki mıdır, yoksa aklımızdaki mi?

Kalbimizdekinin, hayalimizdekinin karşımızdaki olmadığını anladığımızda ne yaparız.? Hayalimizle hakikat arasındaki mesafe bizi ya da aşkımızı yıkar mı?
Yıkmasa da bir yere son noktanın konmasına vesile olur mu?

Nevra İlhan'ın kısacık öyküsünden bir gencin görmek istediğiyle gördüğünün uyuşmamasından kaynaklanan ince bir acı huzmesi süzülüyor .Yıllar sonra buhranlı bir kahkahaya vesile olan bu huzme aslında serde gençlik olmasına bakılmaksızın yüzeyselliğimizin yansımasıdır da.

                                          

SON BAKIŞ - SEZENCAN

BELALIM

O SENSİN

29 Ağustos 2011 Pazartesi

HIM- GONE WİTH THE SIN LİVE

HIM- GONE WİHT THE SIN LIVE



I love your skin oh so
Senin beyaz tenini seviyorum

I love your touch cold as ice
Senin buz gibi soğuk dokunuşunu seviyorum

And I love every single tear you cry
Ve ben senin ağladığın göz yaşının her birini seviyorum

I just love the way you’re losing your life
Ben senin hayatını kaybediyor olduğun yolu seviyorum

Ohohohohoh my Baby, how beautiful you are
ohohohohoh bebeğim ,ne kadar güzelsin

Ohohohohoh my Darling, completely torn apart
ohohohohoh sevgilim, tamamen parçalara ayrıldı

You’re gone with the sin my Baby and beautiful you are
Bebeğim sen güzelliğinle ve günahınla gittin

You’re gone with the sin my Darling
Sevgilim sen günahınla gittin

I adore the dispair in your eyes
Ben senin gözlerindeki eşsizliğe bayılıyorum

I worship your lips once red as wine
Ben senin şarap gibi kırmızı dudaklarına tapıyorum

I crave for your scent sending shivers down my spine
Omurgamın aşağılarını titreten kokunu yollaman için can atıyorum

I just love the way you’re running out of life
Ben senin hayatın dışında koşuyor olduğun yolu seviyorum

Ohohohohoh my Baby, how beautiful you are
ohohohohoh bebeğim ne kadara güzelsin

Ohohohohoh my Darling, completely torn apart
ohohohohoh sevgilim, tamamen parçalara ayrıldı

You’re gone with the sin my Baby and beautiful you are
Bebeğim sen güzelliğinle ve günahınla gittin

You’re gone with the sin my Darling
Sevgilim sen günahınla gittin